468-399

 

 

İşte Sofistlere karşı koyanların başında yer alan, ilk çağın büyük düşünürlerinden biri olan Sokrates böyle bir düşünce ortamında, böyle bir aydınlanma tutumu içinde gelişip sivrilmiştir. Sokrates Sofistlere karşı koyar, ama onlarla birleştiği yönleri de vardır. Çünkü Sokrates de Sofistler gibi, gelenek ve göreneklerin oluşturduğu ölçüler üzerinde düşünmeyi kendisine ilke yapmıştır. Bu yönüyle Sokrates de bir aydınlanmacı (aydınlanmanın istediği: hayatımızın normlarını aklın ışığına tutmak, bunları akılla eleştirmek, akılla aydınlatmaktır. Gelenek dönemlerinde ise bunlara, hiç eleştirmeden oldukları gibi inanılır.) Bu bakımdan Sokrates Sofistlerle birleşir. Ancak bundan sonra onlardan temelli olarak ayrılır. Sofistler relativist idiler; onlara göre tümel olarak 
geçerliği olan, yani herkesin benimseyebileceği ne bir doğru ne de bir ölçü vardır: ‘insan, her şeyin ölçüsüdür’ ( Protagaros). Sokrates ise , tam tersine, üzerinde durulup düşünülürse, tümel bir doğru’ nun bulunabileceğine inanır. 

Sokrates sanının karşısına bilgiyi koyar. Ancak bilgi hazır, hemen öğrenilebilecek, öğretimle hemen bildiriliverilecek bir şey değildir, tersine: birlikte çalışılarak uğraşılacak bir amaçtır. Onun kendine özgü öğretme ve araştırma yöntemi olan dialog (konuşma) bu inanca dayanır. Konuşma’ da düşünceler ortaya konur, bunlar karşılıklı olarak 
eleştirilir, böylece de herkesin kabul edeceği şeye varılmak istenir. Sofistler düşünceleri meydana getiren psikolojik mekanizmayı inceliyorlardı. Sokrates ise, doğru’ yu belirleyen aklın bir yasası olduğuna inanır ve çevresindekilerle işbirliği yaparak bu doğruyu 
araştırır. Bu araştırmasında Sokrates kendisini desteklemeleri için yurttaşlarını durup dinlenmeden yardıma çağırmıştır; onlara, hayatımıza temel olacak ve bizi birleştirecek ölçüleri birlikte arayalım demek istemiştir. Onun bütün uğraştığı bu ‘ben bir şey bilmiyorum’ yada ‘bir şey bilmediğimi biliyorum’ derken de göz önünde bulundurduğu bu. Onun için bunları bir şüphecilik diye anlamamalıdır. 

Dialogun dış şeması şöyledir: konuşmaya başlarken Sokrates, hep kendisinin bir şey bilmediğini söyler. Karşısındaki de, tersini , hep bilgisine pek güvenmektedir, ama ileri sürdükleri de hep pek derme çatma şeylerdir. İşte Sokrates’ in ünlü ironisi bu karşıtlık 
içinde belirir. Bundan sonra da Sokrates, konuştuğu kimsede doğru’ yu meydana çıkartmaya girişir; onun deyişiyle: ruhta uyku halinde bulunan düşünceleri ‘doğurtmaya’ uğraşır. Bu sanatına da, annesinin ebeliğine bir anıştırma olarak, maieutike (doğum yardımcılığı,ebelik) adını veriyor. Bu tekniğin temelinde, disiplinli, sıkı bir düşünme ile‘doğru’ nun bulunabileceğine bir inanma gizlidir: ruhta saklı doğrular 
var; bunlar herkes için ortak olan doğrulardır; bunlar, sorup soruşturma ile, üzerlerinde durup düşünme ile yukarıya çıkarılabilir, bilinir bir hale getirilebilir. 

Dialoğun dış şeması, araştırma yöntemine objektif bakımından da uygundur. Sokrates’ e göre, bilimsel çalışmanın amacı, duyularla edinilen tek tek algılar değil kavramdır. Onun için kavramın belirlenmesi, sınırının çizilip gösterilmesi olan tanım’ a varmaya 
çalışır. Sofistler de sözcüklerin anlamını sınırlayıp göstermeyi denemişlerdir. Ama onlar tanımla daha çok söz sanatı bakımından ilgilenmişlerdir. Sokrates ise elde etmek istediği kavramla nesnenin özünü kavrayabileceğini umar. Bundan dolayı konuyu hep tümel olarak belirler. Bilimsel bir yöntem ilkesi olarak tekilin tümele bağlı olduğu anlayışını geliştirmiştir .